Herkese selamlar,
Bugün kendi adıma gezinin hatta hayatımın en güzel, önemli
günlerinden biriydi. Yıllardır taparcasına takip ettiğim, bir etabını bile
izleyemediğim zaman kahrolduğum Tour de France’ı canlı izleme şansına sahip
oldum.
Mutluluk, merak ve heyecan üçlüsü rahat uyumama engel
olmuştu, bu yüzden sabahın ilk saati sabah mahmurluğunu atlatmaya çalışmakla
geçti. sabah mahmurluğunu atlattıktan sonra birden gerçekleri fark ettim,
TdF’nin en son ve değişmez etabı olan Versay-Şanzalize etabına tanık olacaktım,
üstelik TdF’nin 100. Yılında. Ben bunları yaşarken grup olarak çoktan hazır
olmuş ve Versay’a doğru hareket etmiştik, Versay’a varınca TdF’nin buradan
başlayacak olması nedeniyle korkunç bir kalabalıkla karşılaktık, gerçi
Versay’ın halihazırda var olan popülaritesini düşününce böyle bir günde bu
kalabalık pek de şaşırtıcı değildi. Versay’a giriş sırası bizim için tabii ki
bir problem değildi çünkü İzzet(Göksel) yine insan ilişkileri ve kişisel
beceresini kullanarak bizi saatlerce sıra beklemekten kurtardı ve doğrudan
içeri alındık. İzzet, bu işlerler uğraşırken benim de dahil olduğum bir grup
insan içinde tişört, şapka, kalem vs. gibi 10 parça eşyanın olduğu resmi TdF
paketini sadece 20 euro gibi bir fiyata alarak mutluluğumuza mutluluk kattık.
Versay’a girdiğimiz anda yine devasa bir insan seliyle
karşılaştık. Özellikle Uzak Doğuluların yoğunlukta olduğu bu insan selinde
yürümek bile ekstra bir efor gerektiriyordu. Açıkcası Versay bana pek hitap
etmedi, günlerdir aynı tarz resimler ve heykeller görmekten bıktım sanırım.
Aynı tarz resimler ve heykellerden kastım: Hristiyanlık özellikle İsa üzerine
resimler ve insan büstleri. Ancak Versay’ın kendisini gerçekten muazzam bir yapı, Versay o zamanki
zenginliği son derece net yansıtıyor. Ancak Versay benim adıma bir buçuk
saatlik bir hayal kırıklığı oldu fakat TdF’nin start noktasını görmüş olmak ve
TdF paketi satın alabilmiş olmak her şeyden değerliydi.
Versay’dan otobüsle ayrıldık, otobüsü park ettikten sonra
topluca metro ile daha merkezi bir yere gittik. Burada bize 5 saatlik serbest
zaman verildi, ben serbest zamanımı Lüksemburg Bahçesi’nde oturarak ve şehrin
içinde yürüyerek geçerdim ama heyecanım her geçen dakika artıyordu. Saat 20.00’da grup olarak Alexander
III köprüsünde buluştuk, tabii ben bu sırada heyecandan bayılmak üzereydim(siz
bu satırları okurken muhtemelen bu çocuk sorunlu mu alt tarafı bir bisiklet
yarışı neden bu kadar heyecanlanıyor ki diyebilirsiniz ama bu benim ölmeden
önce yapmaktan istediğim 3-5 şeyden biriydi.). Bu arada şansımız da yaver
gitmiş, bisikletçilerin saat sekizi biraz geçe köprüden geçeceklerini
öğrenmiştik. Grup halinde bariyerlerin hemen önüne fularlarımız elimizde
dizildik ve beklemeye koyulduk, bu sırada benim vücudum adrenalin manyağı
olmuştu, işin ilginç tarafı daha önce bisikletle hiçbir ilgisi olmayan insanlar
da heyecanlı ve çoşkuluydu. Bizim bu çoşkumuzu gören güvenlikten sorumlu
polisler birbirlerine “bu gruba dikkat edin aman ha bi sakatlık çıkmasın”
bakışları attılar. Ve işte o an gelmişti, bisikletçilerin önünde giden sorumlu
araçlar köşeye döndü. Bu, pelotonun birkaç dakika içinde geleceğini haber
veriyordu. Güvenlik araçları geçtikten yaklaşık 1-2 dakika sonra ilk bisikletçi
köşeden döndü ve “kalabalık adeta çıldırdı”, bu sırada benim nabzım kalp krizi
eşiğine dayanmıştı. En önde gelen grup, sarı mayoyu da sırtına geçiren Chris Froome’un
takımı Skydı.(TdF’nin son etaıb her zaman biraz sembolik bir etaptır ve TdF
etiğine uygun olarak lider ve takımı etabıı uzun süre en önde götürür.) Froome
benim desteklediğim adamdı ve yaklaşık 3 metre önümden geçiyordu. Bu sırada
bütün grup en az benim kadar kendinden
geçmişti ve o an bisikletçilerden biri tarafından fırlatılan suluk çoşkuyu had
safhaya çıkardı. Suluk yerden kaldırama doğru yuvarlandıktan sonra gözden kayboldu,
biz suluk su yolundan aşağı düştü zannederek epey üzüldük. Bisikletçiler
önümüzden geçtikten sonra Şanzalize’ye doğru hızlı bir yürüyüşe başladık, çünkü
bisikletçiler burada 10 tur atacaklardı ve bu kaçırmamamız gereken bir fırsattı. Yürüyüşe
geçtikten sonra Batuhan(Solmaz) elinde fırlatılan su şisesiyle koşarak geldi ve
suluğu nasıl kaptığını anlattı. (Batuhan bariyerden atlamış ardından polis
üstüne koşmuş, Batuhan ellerini havaya kaldırdıktan sonra suluğu göstermiş ve
yerden almış, polis de olayı fazla
uzatmayarak “ee hadi artık geri dön bakalım” demiş ve Batuhan geri dönmüş.) Bu sırada bütün
grup suluğa doğru saldıraya geçmiş içindeki enerji içeceğinden içmek istiyordu.
Suluk heyecanı bittikten sonra Şanzalize vardık ve turu izlemeye devam ettik.
Burası inanılmaz kalabalıktı, çünkü bir takım bisiklet hastaları ön sıraları
saatler öncesinden kapmışlardı. Burada bisikletçileri nispeten az görebildik
ancak alana kurulan dev ekran etabı takip etmemizi sağladı. Etabın bitmesi
yaklaşık 30 km kala daha fazla geç kalmamak adına geri dönüş yoluna çıktık,
tabii bu benim adıma biraz üzücü oldu ama TdF’yi 100. Yılında hem de
desteklediğim adamın kazandığı TdF’yi canlı izlemiş olmanın getirdiği
mutlulukla dünya umurumda değildi. Herkes
bana “Ulaş sonunda muradına erdin hehe”
tarzında takılıyordu.
|
İzcilerimiz TdF'ye katılan bisikletçileri selamlarken |
Dönüş yolu her
zaman olduğu gibi uzun sürdü ve hepimiz uyuduk. Vardığımızda saat geç olmuş ve
biz henüz akşam yemeği yememiştik. Yemekte tavşan eti ve makarna vardı. Tavşan
eti çoğumuzun aşina olmadığı bir et olduğundan bazılarımız tavşan etinden
yemedi. Bu sırada Batuhan kaptığı suluğu bana hediye etti ve ben mutluluktan
adeta kendimden geçtim. Yemekten sonra saatin geç olmasına rağmen çoğu kişiyi
ertesi gün yolculuk olduğundan ötürü duşa girmeyi tercih etti. Bu sırada
herkeste çanta toplama ve sığdırma telaşı vardı çünkü herkesin otobüse yalnız 1
sırt çantası alma hakkı vardı. Duş ve çanta toplama faslı bittikten sonra
herkes ertesi gün için enerji toplamak üzere uykuya geçti ve bu muazzam gün
böylece sonra erdi.
Ulaş Erdoğdu’13
Not: Bir günlük için biraz uzun bir yazı oldu ama duygu
selimi ancak böyle ifade edebildim, o yüzden özür dilerim. Bir de buradan sırf
TdF’yi izleyebilmemiz uğruna Paris programını ona göre ayarlayan liderlere çok
teşekkürler.